Game Monster Oyun Paylaşım Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
Portal  AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap    

 

 Assassin's Creed (PS3)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
šαω
Yönetici
Yönetici
šαω


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 277
Rep Puanı Rep Puanı : 12
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 11/06/10
Nerden Nerden : Nereye?
Forum Doları Forum Doları : Sürüsüne Bereket :)

Assassin's Creed (PS3) Empty
MesajKonu: Assassin's Creed (PS3)   Assassin's Creed (PS3) Icon_minitimePtsi Haz. 14, 2010 9:32 pm

Bir oyun düşünün.
Ortalama 15 - 20 saat boyunca soluk soluğa oyunun başındasınız. Sonra
minik bir burukluk ile hüzünleniyorsunuz çünkü oyunu bitirmişsiniz.
Aradan uzunca bir süre geçiyor fakat bir türlü oyunu aklınızdan
çıkartamıyor

Bir oyun düşünün. Ortalama 15 - 20 saat boyunca soluk soluğa oyunun
başındasınız. Sonra minik bir burukluk ile hüzünleniyorsunuz çünkü
oyunu bitirmişsiniz. Aradan uzunca bir süre geçiyor fakat bir türlü
oyunu aklınızdan çıkartamıyorsunuz...

Assassin's Creed’den bahsediyorum. İşte oyun dünyasının en kaliteli, en
güzel, en hatırlanacak ve en canlı oyunlarından biri karşımızda.
Assassin's Creed öyle bir dünya ki, görkemli, muazzam bir şekilde
detaylandırılmış, üstüne üstlük inanılmaz görselliği ve harikulade
seslendirmeleri olan ve adeta oyuncuyu bu dünyanın içerisine birebir
sokabilen muazzam bir baş yapıt. Bu sadece bir dünya da değil. Aynı
zamanda eğlenceli ve heyecanlı bir aksiyon oyunu ki, yapılacak
görevleriniz, keşfedilecek yerleriniz hiç bitmiyor.


Tüm bu söylediklerimden sonra, eğer Assassin's Creed’in, PlayStation 3
ve XBOX 360 konsolları için 2007 yılının en kaliteli, en güzel, en
başarılı yapımı dersem kesinlikle hata yapmış olmam.


Assassin's Creed’deki canlı ve hatta nefes alan diye nitelendirirsem
yanılgıya düşmüş olmam, dünya için söylenebilecek şeyler inanın
saymakla bitmez. Bir suikastçı (assassin) olarak, 12'inci yüzyıla
damgasını vuran Holy Land’in üç ana şehrini keşfedeceğiz. Jerusalem,
Damascus, ve Acre. Her şehir oldukça güzel ve cidden baştan aşağıya
renderlanmış. Titizlikle hazırlanmış ve dizayn edilmiş, göğe kadar
uzanan büyük kuleler, pazarlar, hanlar ve o zamanın bar tarzı alanları…
hepsi inanılmaz başarılı olmuş. Sokaklarda ve çatılarda amaçsızca
gezerken, ellerinde kavanoz taşıyan kadınların, sarhoş insanların,
hatta çoğu zaman politik amaçlar güderek bağıran ve bu yolla halka
sesini duyurmak isteyen insanların oluşturduğu, kısacası, 12inci yüz
yılın sosyal yaşamının içinde bulacağız kendimizi. Biz suikastlarımızı
gerçekleştirirken ne kadar aksiyonun içerisine girersek girelim, kasaba
halkı kendi sıradan yaşamını yaşamaya devam ediyor. Ve belkide bu
sebeple oyunun realitesi tavan yapıyor.


Daha önce FarCry serilerinde gördüğümüz organik canlılık, Assassin's
Creed’de de aynen mevcut. Oyundaki şehirler oldukça büyük. Bununla
birlikte, oyunun ilk birkaç bölümünde bu şehirleri keşfetme olanağınız
bulunmuyor. Oyun alanlarında, her şey olması gerektiği gibi, tam
kararında ve kıvamında render edilmiş ve cidden çok gerçekçi görünüyor.
Neredeyse tüm nesnelerin birebir gölgeleri bulunuyor ve güneşin
durumuna göre uzayıp kısalıyor yada şekli değişiyor. Minik
ayrıntılarmış gibi görünse de, oyunun güzelliğine güzellik kattığı
görüşündeyim. Oyundaki tüm nesneler (iskeleden – çanak çömleğe kadar) o
kadar iyi texture edilmiş ki, sanki uzanıp onlara dokunabilecekmişiz
gibi bir hissiyat uyandırıyor. ( Tabii oyunu HDTV de oynadığınızı
varsayıyorum)


Animasyonlarda en az görsel öğeler kadar başarılı. Suikastçı
karakterimiz, kulelerin üzerinde dolaşırken oldukça rahat. Hatta yüksek
duvarlardan birbirine çeşitli akrobatik hareketler ile atlayabiliyor ve
kılıç oyunlarında inanılmaz işler yapabiliyor. Tüm bunları yaparken,
gerçekçilik asla elden bırakılmamış. Ana karakterimizin dışında,
etrafımızda olan diğer karakterlerin hareketleri ve animasyonları da
özenle dizayn edilmiş. Üstelik, bir kasabada, yada bir panayırda
bulunan yüzlerce insanın ayrı ayrı hareket ettiğini görmek, üstüne
üstlük bunların görselliklerinin yanında gerçekçiliklerinin de oldukça
başarılı olduğunu fark etmek, oyuncunun oyuna saygı duymasına sebep
oluyor.


Görsel öğelerden bu kadar bahsettikten sonra, birazda oyunun seslerine
değinmem gerekli sanıyorum ki. Yukarıdaki birkaç paragrafı tekrar
okuyunca gördüm ki, oyunda göreceğiniz şeylerden ne kadar övgüyle
bahsetmişim. İş seslere gelince o övgüleri alın ve iki ile çarpın. Bir
kulenin üzerinde, azda olsa, rüzgarın hareketinin sesini (tabii bu
üzerinde bulunduğumuz kulenin yüksekliğine bağlı olarak değişiyor ve
yükseklere çıktıkça daha da artıyor) ve kuşların cıvıldamalarını (sokak
aralarında yürürken duyduğumuz seslerden çok daha canlı ve çok daha
gürültülü ki bu da yükseklik ile doğru orantılı) duyabiliyoruz. İnsan
kalabalıklarının çok olduğu bölümlerde, kulağınıza gerçekten
oradaymışsınız gibi bir gürültü geliyor. Sokak satıcıları,
dolandırıcılar, hırsızlar, kahvesine müşteri çekmek isteyen
tezgahtarlar … efendim ne söyleyeyim.. alışveriş yapmak için dolanan
insan konuşmaları … vs vs vs gibi bir çok sesi duyuyor ve bunları ayırt
ediyorsunuz. Tüm bu curcunanın arasında, duymanız gereken şeyleri de
ayırt ediyorsunuz. Örneğin ağlayan bir kasabalıyı duyarak onun yardıma
ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. Bu sayede seslerin de oynanılışa etkisi
arttırılmış oluyor. Tüm bu ses efektlerini bir yana bırakın, kılıç ve
kalkan sesleri, at nallarının çıkarttığı sesler tek kelime ile
muhteşem. Konuşmalar inandırıcı ve hatırda kalıcı şekilde, fakat
çeşitli aksiyonlardan etkilenen halkın konuşmaları da doğru orantılı
olarak değişiyor. (tonlamaları, kullanılan cümleler vs gibi)


1191 yılında Kudüs’te geçiyor hikayemiz. Üçüncü haçlı seferi, kutsal
adanın eşiğine kadar gelmiş. Oyunda çok seçkin (belkide üzerimize başka
kimse yok, yaptığımız işte en iyisiyiz) bir suikastçıyı
canlandırıyoruz. Görevimiz Kudüs kapılarına kadar gelmiş olan savaşı
her ne pahasına olursa olsun durdurmak. İster Haçlı Güçleri, isterse
Suriye Kuvvetleri.. kim olursa olsun görevimizi gerçekleştirebilmek
için öldürme emri almışız. Fakat görevimizi gerçekleştirebilmek için
uğraşırken, bir komplonun içinde buluyoruz kendimizi. Sonra farkına
varıyoruz ki, tehlikede olan sadece kutsal ada Kudüs değil. Tüm
dünyanın kaderi değişmek üzere.


Oyunun konusunu kısaca özetledikten sonra (sanıyorum ki yeri de geldi)
söylemeliyim ki, oyun içinde hiç ara demo yok. Tüm konuyu konuşmalardan
yada size verilen görevlerden anlıyorsunuz. Bu anlamda oyun bölünmemiş
ve aksiyon kesilmemiş oluyor. Oyunun sonu biraz kafa karıştırıyor olsa
da, bence devam oyununun konusu anlamında bizlere müjde de veriyor.
Öğreniyoruz ki, kurbanlarımızın hepsi kötü insanlar değillermiş. Yani
bize bu işi yaptıran insanlardan intikam almak belkide yeni oyunun
konusu olabilir. Bilemiyorum…


Yazımın önceki bölümlerinde, oyun alanlarının ve şehirlerin
büyüklüğünden bahsetmiş idim. Bu denli geniş ve büyük oyun alanları
içinde yapacak çok fazla şeyimizin olmaması çok anlamsız olurdu. Neyse
ki, oyun boyunca deyim yerindeyse kafanızı kaşımaya zaman
bulamayacaksınız. Çünkü Assassin's Creed’de, güç gösterisinde bulunmak,
inanılmaz akrobatik hareketler yapmak, karşınıza çıkan düşmanları alt
etmek için çeşitli stratejiler geliştirmek, gizlenmek, kaçmak, bir
platform oyununda görebileceğiniz işleri yapmak… ve bunlar gibi daha
birçok işiniz olacak. Tüm bunların yanında çeşitli görevler
alacaksınız. Kimi zaman bir banka oturup gizli bir sohbete kulak
misafiri olmak durumunda kalacaksınız, kimi zaman önemli bir mektubu
taşıyan bir elçiyi takip etmek zorunda olacaksınız, kimi zaman
birilerinden bazı şeyler çalmak durumundasınız. Bir suikastçı olduğunuz
için, haliyle birilerini öldüreceğiniz görevleriniz de olacak. Oyun
başlarında görevleriniz nispeten daha kolay olacak. Fakat korumalar,
polisler ve kasaba halkı sizi tanımaya başladıktan sonra, kolaylıkla
yapabileceğiniz işler bile başınızı ağrıtacak.


Bunların dışında, oyunun konu bütünlüğüne ve ilerleyişine etkisi
olmayan, seçime bağlı olan görevlerde mevcut. Örneğin hapishaneden
birisini kaçırarak ona yardım ederseniz, ekibi ve arkadaşları da oyunun
başka bir bölümünde size bir şekilde yardım edecektir. Örneğin
birilerinden kaçarken daha önceden yardım ettiğiniz tanıdık simalar
sizi gizleyecek yada sizin için yalan ifade verebilecekler.


Oyun boyunca, genellikle karşınızda alt etmeniz için birden fazla
düşman olacak. Çoğu zaman gizlilik sizi koruyan en temel gücünüz
olacaktır. Yani düşmanların arasına dalıp hepsini haklamaktansa, teker
teker tuzaklarınıza çekmek çok daha akıllıca olacaktır. Çünkü
düşmanların arasına dalmak demek, kasaba halkının yada bir başkasının,
işinizi yaparken sizi görebilme şansı demek. Çoğu zaman kılıcınız sizin
en iyi arkadaşınız olacak. Yinede kaba kuvvet en son başvurmanız
gereken çarelerden birisi olmalı diye düşünüyorum. Fark edilmek için
zaten çok çeşitli nedenler sunuyor Assassin's Creed bizlere. Örneğin
bir korumanın yakınlarında alelacele koşturur iseniz sizden
şüphelenmemesi çok sıra dışı olacaktır. Yada halktan birilerine
çarpmanız, şüphe çekici davranışlarda bulunmanız, yada elini cebinize
sokmuş bir yankesiciyi kolaylıkla metrelerce uzağa fırlatabilmeniz
gözleri sizin üzerinize çevirmeye yetecektir.


Binalara tırmanmak yada bir çatıdan diğer çatıya atlamak olabildiğince
eğlenceli olmuş. Özellikle bu anlamda oyuncuya yardım eden kolay
kontroller sayesinde iyice keyif veriyor. Örneğin trigger a basılı
tutup herhangi bir tuşa basarsanız, yüksek duvarlara
tırmanabiliyorsunuz. (oyunu XBOX 360 platformunda oynadığım için
kontrolleri o konsola göre yazmak durumundayım) Oyunda bir yerden bir
yere atlamanız gerektiğini, yada bir binaya tırmanmanız gerektiğini
belirtecek hiçbir şey bulamayacaksınız. Oyun alanlarının mimarisi
tamamen doğal ve birbirleri ile benzer. Demek istediğim yapmanız
gereken bir aksiyonu belirten bir özellik göremeyeceksiniz. Ne
yapıyorsanız kendiniz bulmalısınız. Belkide oyun ömrünü arttıracak olan
bu özellik, kalifiye olmayan oyuncular açısından biraz sıkıntı
yaratabilir.


Assassin's Creed, XBOX 360 ve PS3 platformlarında ortalığı kasırıp
kavurmaya devam ediyor. Hangi platformda olursa olsun kesinlikle
unutamayacağınız bir oyun olduğunu birkez daha vurgulayarak bu
inanılmaz yapımı denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Öyle ki,
kesinlikle oyun arşivinizde bulunması gereken bir oyun diye düşünüyorum.


Bol oyunlu günler dilerim…


sunuz...

Assassin's Creed’den bahsediyorum. İşte oyun dünyasının en kaliteli, en
güzel, en hatırlanacak ve en canlı oyunlarından biri karşımızda.
Assassin's Creed öyle bir dünya ki, görkemli, muazzam bir şekilde
detaylandırılmış, üstüne üstlük inanılmaz görselliği ve harikulade
seslendirmeleri olan ve adeta oyuncuyu bu dünyanın içerisine birebir
sokabilen muazzam bir baş yapıt. Bu sadece bir dünya da değil. Aynı
zamanda eğlenceli ve heyecanlı bir aksiyon oyunu ki, yapılacak
görevleriniz, keşfedilecek yerleriniz hiç bitmiyor.


Tüm bu söylediklerimden sonra, eğer Assassin's Creed’in, PlayStation 3
ve XBOX 360 konsolları için 2007 yılının en kaliteli, en güzel, en
başarılı yapımı dersem kesinlikle hata yapmış olmam.


Assassin's Creed’deki canlı ve hatta nefes alan diye nitelendirirsem
yanılgıya düşmüş olmam, dünya için söylenebilecek şeyler inanın
saymakla bitmez. Bir suikastçı (assassin) olarak, 12'inci yüzyıla
damgasını vuran Holy Land’in üç ana şehrini keşfedeceğiz. Jerusalem,
Damascus, ve Acre. Her şehir oldukça güzel ve cidden baştan aşağıya
renderlanmış. Titizlikle hazırlanmış ve dizayn edilmiş, göğe kadar
uzanan büyük kuleler, pazarlar, hanlar ve o zamanın bar tarzı alanları…
hepsi inanılmaz başarılı olmuş. Sokaklarda ve çatılarda amaçsızca
gezerken, ellerinde kavanoz taşıyan kadınların, sarhoş insanların,
hatta çoğu zaman politik amaçlar güderek bağıran ve bu yolla halka
sesini duyurmak isteyen insanların oluşturduğu, kısacası, 12inci yüz
yılın sosyal yaşamının içinde bulacağız kendimizi. Biz suikastlarımızı
gerçekleştirirken ne kadar aksiyonun içerisine girersek girelim, kasaba
halkı kendi sıradan yaşamını yaşamaya devam ediyor. Ve belkide bu
sebeple oyunun realitesi tavan yapıyor.


Daha önce FarCry serilerinde gördüğümüz organik canlılık, Assassin's
Creed’de de aynen mevcut. Oyundaki şehirler oldukça büyük. Bununla
birlikte, oyunun ilk birkaç bölümünde bu şehirleri keşfetme olanağınız
bulunmuyor. Oyun alanlarında, her şey olması gerektiği gibi, tam
kararında ve kıvamında render edilmiş ve cidden çok gerçekçi görünüyor.
Neredeyse tüm nesnelerin birebir gölgeleri bulunuyor ve güneşin
durumuna göre uzayıp kısalıyor yada şekli değişiyor. Minik
ayrıntılarmış gibi görünse de, oyunun güzelliğine güzellik kattığı
görüşündeyim. Oyundaki tüm nesneler (iskeleden – çanak çömleğe kadar) o
kadar iyi texture edilmiş ki, sanki uzanıp onlara dokunabilecekmişiz
gibi bir hissiyat uyandırıyor. ( Tabii oyunu HDTV de oynadığınızı
varsayıyorum)


Animasyonlarda en az görsel öğeler kadar başarılı. Suikastçı
karakterimiz, kulelerin üzerinde dolaşırken oldukça rahat. Hatta yüksek
duvarlardan birbirine çeşitli akrobatik hareketler ile atlayabiliyor ve
kılıç oyunlarında inanılmaz işler yapabiliyor. Tüm bunları yaparken,
gerçekçilik asla elden bırakılmamış. Ana karakterimizin dışında,
etrafımızda olan diğer karakterlerin hareketleri ve animasyonları da
özenle dizayn edilmiş. Üstelik, bir kasabada, yada bir panayırda
bulunan yüzlerce insanın ayrı ayrı hareket ettiğini görmek, üstüne
üstlük bunların görselliklerinin yanında gerçekçiliklerinin de oldukça
başarılı olduğunu fark etmek, oyuncunun oyuna saygı duymasına sebep
oluyor.


Görsel öğelerden bu kadar bahsettikten sonra, birazda oyunun seslerine
değinmem gerekli sanıyorum ki. Yukarıdaki birkaç paragrafı tekrar
okuyunca gördüm ki, oyunda göreceğiniz şeylerden ne kadar övgüyle
bahsetmişim. İş seslere gelince o övgüleri alın ve iki ile çarpın. Bir
kulenin üzerinde, azda olsa, rüzgarın hareketinin sesini (tabii bu
üzerinde bulunduğumuz kulenin yüksekliğine bağlı olarak değişiyor ve
yükseklere çıktıkça daha da artıyor) ve kuşların cıvıldamalarını (sokak
aralarında yürürken duyduğumuz seslerden çok daha canlı ve çok daha
gürültülü ki bu da yükseklik ile doğru orantılı) duyabiliyoruz. İnsan
kalabalıklarının çok olduğu bölümlerde, kulağınıza gerçekten
oradaymışsınız gibi bir gürültü geliyor. Sokak satıcıları,
dolandırıcılar, hırsızlar, kahvesine müşteri çekmek isteyen
tezgahtarlar … efendim ne söyleyeyim.. alışveriş yapmak için dolanan
insan konuşmaları … vs vs vs gibi bir çok sesi duyuyor ve bunları ayırt
ediyorsunuz. Tüm bu curcunanın arasında, duymanız gereken şeyleri de
ayırt ediyorsunuz. Örneğin ağlayan bir kasabalıyı duyarak onun yardıma
ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. Bu sayede seslerin de oynanılışa etkisi
arttırılmış oluyor. Tüm bu ses efektlerini bir yana bırakın, kılıç ve
kalkan sesleri, at nallarının çıkarttığı sesler tek kelime ile
muhteşem. Konuşmalar inandırıcı ve hatırda kalıcı şekilde, fakat
çeşitli aksiyonlardan etkilenen halkın konuşmaları da doğru orantılı
olarak değişiyor. (tonlamaları, kullanılan cümleler vs gibi)


1191 yılında Kudüs’te geçiyor hikayemiz. Üçüncü haçlı seferi, kutsal
adanın eşiğine kadar gelmiş. Oyunda çok seçkin (belkide üzerimize başka
kimse yok, yaptığımız işte en iyisiyiz) bir suikastçıyı
canlandırıyoruz. Görevimiz Kudüs kapılarına kadar gelmiş olan savaşı
her ne pahasına olursa olsun durdurmak. İster Haçlı Güçleri, isterse
Suriye Kuvvetleri.. kim olursa olsun görevimizi gerçekleştirebilmek
için öldürme emri almışız. Fakat görevimizi gerçekleştirebilmek için
uğraşırken, bir komplonun içinde buluyoruz kendimizi. Sonra farkına
varıyoruz ki, tehlikede olan sadece kutsal ada Kudüs değil. Tüm
dünyanın kaderi değişmek üzere.


Oyunun konusunu kısaca özetledikten sonra (sanıyorum ki yeri de geldi)
söylemeliyim ki, oyun içinde hiç ara demo yok. Tüm konuyu konuşmalardan
yada size verilen görevlerden anlıyorsunuz. Bu anlamda oyun bölünmemiş
ve aksiyon kesilmemiş oluyor. Oyunun sonu biraz kafa karıştırıyor olsa
da, bence devam oyununun konusu anlamında bizlere müjde de veriyor.
Öğreniyoruz ki, kurbanlarımızın hepsi kötü insanlar değillermiş. Yani
bize bu işi yaptıran insanlardan intikam almak belkide yeni oyunun
konusu olabilir. Bilemiyorum…


Yazımın önceki bölümlerinde, oyun alanlarının ve şehirlerin
büyüklüğünden bahsetmiş idim. Bu denli geniş ve büyük oyun alanları
içinde yapacak çok fazla şeyimizin olmaması çok anlamsız olurdu. Neyse
ki, oyun boyunca deyim yerindeyse kafanızı kaşımaya zaman
bulamayacaksınız. Çünkü Assassin's Creed’de, güç gösterisinde bulunmak,
inanılmaz akrobatik hareketler yapmak, karşınıza çıkan düşmanları alt
etmek için çeşitli stratejiler geliştirmek, gizlenmek, kaçmak, bir
platform oyununda görebileceğiniz işleri yapmak… ve bunlar gibi daha
birçok işiniz olacak. Tüm bunların yanında çeşitli görevler
alacaksınız. Kimi zaman bir banka oturup gizli bir sohbete kulak
misafiri olmak durumunda kalacaksınız, kimi zaman önemli bir mektubu
taşıyan bir elçiyi takip etmek zorunda olacaksınız, kimi zaman
birilerinden bazı şeyler çalmak durumundasınız. Bir suikastçı olduğunuz
için, haliyle birilerini öldüreceğiniz görevleriniz de olacak. Oyun
başlarında görevleriniz nispeten daha kolay olacak. Fakat korumalar,
polisler ve kasaba halkı sizi tanımaya başladıktan sonra, kolaylıkla
yapabileceğiniz işler bile başınızı ağrıtacak.


Bunların dışında, oyunun konu bütünlüğüne ve ilerleyişine etkisi
olmayan, seçime bağlı olan görevlerde mevcut. Örneğin hapishaneden
birisini kaçırarak ona yardım ederseniz, ekibi ve arkadaşları da oyunun
başka bir bölümünde size bir şekilde yardım edecektir. Örneğin
birilerinden kaçarken daha önceden yardım ettiğiniz tanıdık simalar
sizi gizleyecek yada sizin için yalan ifade verebilecekler.


Oyun boyunca, genellikle karşınızda alt etmeniz için birden fazla
düşman olacak. Çoğu zaman gizlilik sizi koruyan en temel gücünüz
olacaktır. Yani düşmanların arasına dalıp hepsini haklamaktansa, teker
teker tuzaklarınıza çekmek çok daha akıllıca olacaktır. Çünkü
düşmanların arasına dalmak demek, kasaba halkının yada bir başkasının,
işinizi yaparken sizi görebilme şansı demek. Çoğu zaman kılıcınız sizin
en iyi arkadaşınız olacak. Yinede kaba kuvvet en son başvurmanız
gereken çarelerden birisi olmalı diye düşünüyorum. Fark edilmek için
zaten çok çeşitli nedenler sunuyor Assassin's Creed bizlere. Örneğin
bir korumanın yakınlarında alelacele koşturur iseniz sizden
şüphelenmemesi çok sıra dışı olacaktır. Yada halktan birilerine
çarpmanız, şüphe çekici davranışlarda bulunmanız, yada elini cebinize
sokmuş bir yankesiciyi kolaylıkla metrelerce uzağa fırlatabilmeniz
gözleri sizin üzerinize çevirmeye yetecektir.


Binalara tırmanmak yada bir çatıdan diğer çatıya atlamak olabildiğince
eğlenceli olmuş. Özellikle bu anlamda oyuncuya yardım eden kolay
kontroller sayesinde iyice keyif veriyor. Örneğin trigger a basılı
tutup herhangi bir tuşa basarsanız, yüksek duvarlara
tırmanabiliyorsunuz. (oyunu XBOX 360 platformunda oynadığım için
kontrolleri o konsola göre yazmak durumundayım) Oyunda bir yerden bir
yere atlamanız gerektiğini, yada bir binaya tırmanmanız gerektiğini
belirtecek hiçbir şey bulamayacaksınız. Oyun alanlarının mimarisi
tamamen doğal ve birbirleri ile benzer. Demek istediğim yapmanız
gereken bir aksiyonu belirten bir özellik göremeyeceksiniz. Ne
yapıyorsanız kendiniz bulmalısınız. Belkide oyun ömrünü arttıracak olan
bu özellik, kalifiye olmayan oyuncular açısından biraz sıkıntı
yaratabilir.


Assassin's Creed, XBOX 360 ve PS3 platformlarında ortalığı kasırıp
kavurmaya devam ediyor. Hangi platformda olursa olsun kesinlikle
unutamayacağınız bir oyun olduğunu birkez daha vurgulayarak bu
inanılmaz yapımı denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Öyle ki,
kesinlikle oyun arşivinizde bulunması gereken bir oyun diye düşünüyorum.


Bol oyunlu günler dilerim…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Assassin's Creed (PS3)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Assassins.Creed.2.Multi9.CloneDVD-CRACKED -No Rapid-
» Assassins Creed 2009 | Episode 01 | Lineage | 720p
» Assassins Creed: Brotherhood Full İndir + Crack
» Assassin's Creed 2 - Ön İnceleme (PC)
» Yeni Assassin's Creed, Roma'da

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Game Monster Oyun Paylaşım Platformu :: Oyun Bilgileri :: Oyun İncelemeleri-
Buraya geçin: